DOLAR

39,5489$% 0.04

EURO

45,5877% 0.22

STERLİN

53,1375£% 0.1

GRAM ALTIN

4.294,97%0,34

ÇEYREK ALTIN

7.056,00%0,32

İmsak Vakti a 02:00
İzmir AÇIK 34°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Burcu Çalışkan

Burcu Çalışkan

27 Mayıs 2025 Salı

    UYGULAMA BAKIMINDAN GEÇİT (YOL) HAKKI DAVASI

    UYGULAMA BAKIMINDAN GEÇİT (YOL) HAKKI DAVASI
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Av. Burcu Çalışkan yazdı…

    “Tarlam var ama tarlama ulaşmak için yolum yok, yolla herhangi bir bağlantım bulunmuyor ve yolun yapılması için gerekli alana da sahip değilim. Bu sebeple ulaşım sıkıntısı yaşıyorum. Ne yapmalıyım ? “

    Örneğin, yukarıdaki şekilde bir problem yaşıyorsanız, komşunuzun tarlası üzerinde belirli bir bedel karşılığında tarlanıza yol yapılmasını mahkemeden talep etme hakkınız bulunmaktadır.

    Böylelikle, genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazınız için genel yolla kesintisiz bağlantısı kurulması, yol yapılabilmesi adına geçir hakkı davası açabilirsiniz.

    Geçit hakkı kurulması davalarında amaç, genel yola bağlantısı olmayan taşınmazların yolla bağlantısının sağlanmasıdır. Bundan dolayı, geçit kurulurken ihtiyaç içinde olan taşınmaz kesintisiz olarak genel yola bağlanmalıdır.

    Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmaz paylı mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir. Dava açıldıktan sonra aleyhine geçit hakkı tesis edilecek taşınmazın değişmesi durumunda husumet yeni taşınmaz maliklerine yöneltilerek davaya devam edilmelidir. Uygulamada genelde davacı taraf, bir dahili dava dilekçesi vererek yeni malikleri davaya dahil ettirmektedir. Bu gibi durumlarda davacı taraftan yeniden harç alınması gerekip gerekmeyeceği sorunu ortaya çıkmaktadır. Yargıtay, son kararlarında, bu gibi durumlarda sonradan davaya dahil edilen maliklere başta husumet yöneltilmemesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması sebebiyle HMK 124 maddesi gereğince harç alınmaması gerektiğini belirtmektedir. Bu davaların çözümünde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleri olacaktır.

    Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit ihtiyacının nedeni, taşınmazın niteliği ile bu ihtiyacın nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır. Uygun güzergah saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazlar bölünerek kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır.

    Sonuç olarak, taşınmaz malikleri gerekli şartları sağladıkları takdirde genel yola ulaşabilmek için komşu taşınmazlar üzerinde geçit hakkı talep edebilecek ve geçit hakkı davası açabilecektir.

    Devamını Oku

    MİRASTAN MAL KAÇIRMAYA NASIL İTİRAZ EDİLİR? 

    MİRASTAN MAL KAÇIRMAYA NASIL İTİRAZ EDİLİR? 
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Av. BURCU ÇALIŞKAN Yazdı…

    Muris muvazaası ya da halk arasında yaygın olarak bilindiği üzere mirastan mal kaçırma, ülkemizde sıklıkla miras paylaşımı süreçlerinde karşı karşıya kalınan bir durumdur.

    Miras bırakan, mirasçılarından birini, birkaçını veya tamamını mirastan mahrum bırakmak amacı ile mirasçıları veya üçüncü kişiler ile yaptığı karşılıksız kazandırma işlemlerinin kağıt üstünde satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilmesi suretiyle sizin miras hakkınızı almanızı engellemiş olabilir. Peki hangi durumlar mirastan mal kaçırma olarak kabul edilir?

    Örneğin,  miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde açıklamak suretiyle devretmektedir. Ancak taşınmazların miktarı ve değeri göz önünde bulundurulduğunda bu kadar fazla taşınmazın bakım karşılığında verilmesi ya da mirasçının maddi gücünün çok üstünde olan   taşınmazı muristen satın alması hayatın olağan akışına aykırı kabul edilerek mal kaçırmanın varlığı kabul edilmektedir. Miras bırakanın   ölümünden kısa süre önce yapmış olduğu ölünceye kadar bakım sözleşmesi karşılığı tapu devrinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği de kuşkusuzdur. Yine özellikle, miras bırakanın  mali durumu mal satmaya ihtiyacı olmayan varlıklı bir kişi olması ve satın alanın alış gücü olmadığı durumda miras bırakanın mal kaçırma kastı olduğu düşünülmektedir. Devrin ara malik aracılığıyla yapılması, hızlı bir devir yapıldığı ve davalının bedel ödemediği hallerde tapu kayıtlarından da bir silsile halinde belli olduğu durumlar muris muvazaasına karine olmaktadır. Erkek çocuklarının kızlara üstün tutulması gibi gerekçelerle yapılan işlemler, ikinci ya da son eşin baskısı dikkate alınarak eşin üzerine yapılan devirlerde çeşitli koşullarında varlığı halinde mal kaçırmaya karine olarak kabul edilecektir. Bu durumlar verilecek örneklerle çoğaltılabilecektir.

    Peki miras bırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırma kastıyla yapmış olduğu devre nasıl itiraz edilir? 

    Bu kapsamda miras hakkı engellenen mirasçının miras hakkına kavuşmak için açabileceği muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasından bahsedeceğiz. Saklı paylı olan ve olmayan, kendisinden mal kaçırılan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası açabilirler. Muris muvazaasından kaynaklanan tapu iptali ve tescili davasında davalılar, muvazaa ile kazanım elde etmiş kişiler olurken, bu davalarda yetkili ve görevli mahkeme muvazaaya konu olan taşınmazların bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir.  Ayrıca bazı davalarda tanık deliline dayanamazken  bu dava türü yapısı itibariyle tanık dahil her tür delille ispatlanması mümkündür. Aynı zamanda  muris muvazaasından zarar gören mirasçılar, herhangi bir zaman sınırına tabi olmaksızın tapu iptali ve tescili davası açabilirler. 

    Burada miras hakkı zayi olan mirasçıların sıklıkla sorduğu diğer bir soru ,  annesinin ya da babasının yani   miras bırakanın kendisinden mal kaçırmak için  satış yaptığını bildiğini ve bu devri annesi ya da babası ölmeden önce iptal ettirmek için dava açmanın mümkün olup olmadığıdır.

    Peki muris hayatta iken muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası açılabilir mi? Hayır.  Miras bırakan hayatta olduğu sürece, mirasçılar muvazaalı işlemi gerekçe göstererek dava açma hakkına sahip değillerdir.  Muvazaalı yapılan devrin gerçekleştiği miras bırakan hayatta iken öğrenilmiş olsa bile, muris muvazaası davası ikame edilemez.

    Bu bakımdan dava yolu ile yapılan tasarrufların iptalini isteyebilmek için, dava tarihinde mirasçılık sıfatının kazanılmış olması şarttır. Çünkü haklar, ancak kazanıldıktan sonra kullanılabilir.

    Devamını Oku

    KENDİ İSTEĞİ İLE İŞTEN AYRILAN İŞÇİNİN TAZMİNAT ALMA ŞARTLARI

    KENDİ İSTEĞİ İLE İŞTEN AYRILAN İŞÇİNİN TAZMİNAT ALMA ŞARTLARI
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Avukat Burcu Çalışkan Yazdı…

    “İş sözleşmesini istifa ederek sonlandıran işçi  işverenden kıdem tazminatı talep edebilir mi? ”  sorusu uygulamada sıkça karşılaştığımız soruların başında gelmektedir. Birçok işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilme hakları varken maalesef bu hakları bilmedikleri için işverene karşı işten ayrılma iradelerini istifa olarak açıklayarak işten ayrılmaktadırlar. Burada işçi ne yazık ki bir hata yapmaktadır. İşçinin iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshedebilme imkanı varsa işçi mutlaka iş sözleşmesine haklı nedenlerle feshettiğini beyan ederek işten ayrılmalıdır. İşten ayrılan işçinin işverene yapacağı fesih bildiriminde çok dikkatli olması ve işten ayrılma iradesini doğru açıklaması gerekmektedir.

    Sıhhiye escort Ankara olgun escort Çankaya eskort bayan

    İşçi, işten ayrılır iken yazılı bildirimde bulunmak zorunda olmayıp fiili olarak da iş sözleşmesini feshederek işten ayrılabilecektir. İşçi haklı nedenlerle işten ayrıldığı iddiasında ise ispat yükü altında olduğunu unutmamalıdır. Burada tarafımızca tavsiye edilen   işçinin noter yoluyla iş akdini feshettiğini işverene bildirmesidir.

     İşçinin haklı sebepleri varken işverene karşı hiçbir sebep belirtmeden istifa ediyorum diyerek veya yazarak işten ayrılmışsa bu durumda maalesef işverene karşı kıdem tazminatı talebinizde sorun yaşamanız kuvvetle muhtemel. Yani işçi iş sözleşmesini yazılı olarak feshediyorsa ve haklı sebepleri varsa istifa kelimesini kullanmamalıdır Zira istifa halinde genel kural olarak işçi kıdem tazminatı alamayacaktır. Kıdem tazminatıyla ilgili en yaygın bilinen husus bu olmakla birlikte eksiktir.

    Hiçbir geçerli nedeni yokken kendi isteğiyle işten ayrılan işçi kıdem tazminatı alamazken bunun 3 istisnası vardır. Sırasıyla bu nedenler şunlardır:

    1-Öncelikle emeklilik şartlarını yerine getiren işçiler işten ayrılarak kıdem tazminatını almaya hak kazanabilirler.

    2-Aynı zamanda kadın işçiler evlendikten sonra bir yıl içinde işten ayrıldıkları zaman kıdem tazminatı alabilirler.

    3-erkek işçiler de askere giderken bir yıl içinde işten ayrıldıkları zaman kıdem tazminatı alabilirler.

    Sonuç olarak ; Temelde istifa durumunda işçilerin kıdem tazminatı alamayacağı sabit olmakla birlikte, kanun koyucu işçi lehine yorum ilkesi çerçevesinde  yukarıda belirttiğimiz  hallerde kıdem tazminatına hak kazanılması imkan vermiştir.

    Devamını Oku

    EYT’DE PRİME TAKILANLAR İÇİN ÇARE “HİZMET TESPİT DAVASI”

    EYT’DE PRİME TAKILANLAR İÇİN ÇARE “HİZMET TESPİT DAVASI”
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Av. Burcu Çalışkan yazdı…

    Kayıt dışı çalışma sorununun aşılamadığı ülkemizde sigortalı hizmetlerin tespiti davaları uygulamada sıkça karşımıza çıkmaktadır. Sosyal güvenlik bilincinin tam anlamıyla oluşmadığı geçmiş günlerde ve belki de hala günümüzde birçok işçi kayıt dışı yani Sosyal Güvenlik Kurumu’na herhangi bir bildirim yapılmaksızın çalıştırılmıştır. Ancak gelinen nokta itibariyle yapılan kayıt dışı çalışmalar oldukça ciddi hak kayıplarına sebep olmuş hatta ve hatta işçilerin emekli olabilmelerine engel olmuş ve yapılan yeni yasal düzenlemelerden faydalanmalarının önüne geçmiştir.

    Yenimahalle escort Emek escort Çankaya gecelik escort

    Yapılan yasal düzenleme ile birlikte , sigorta başlangıcı 8 Eylül 1999 ve öncesindeki tarihlerde başlayanlar , kadınlarda 20 erkeklerde 25 yıl görev süresine ve primlerini tamamlayanlar yaşa bakılmaksızın EYT yasası kapsamında emekli olabilecektir.

    Ancak 8 Eylül 1999 öncesinde fiilen çalışması bulunduğu halde kayıt dışı çalışmaya maruz kalmış olan işçiler bakımından bu durum oldukça ciddi bir hak kaybına sebep olmuştur. Emeklilikte yaşa takılanlar için getirilen düzenlemeden yararlanamamışlardır.

    Ezcümle ; 8 Eylül 1999 öncesi fiilen bir iş yerinde çalışan ama sigortası yapılmamış olanlar için hizmet tespit davası açarak EYT düzenlemesinden yararlanıp emekli olma hakları bulunmaktadır.

    Özetle, 8 EYLÜL 1999 öncesi ; 1 günlük dahi olsa çalışmanızın açılacak hizmet tespit davası ile ispat edilmesi ve 5.000 prim gün şartını sağlamanızla birlikte EYT yasası kapsamına dahil olarak emekli olma hakkını kazanmaktasınız .

    Normal şartlar altında çalışmaları kuruma bildirilmeyen veya yaptıkları çalışmalar Kurum tarafından tespit edilemeyen sigortalıların hizmet tespiti davası açma hakları bulunmaktadır.

    Ancak bu davayı açma hakkı bir hak düşürücü süreye bağlanmıştır. Şöyle ki; çalışmaları işvereni tarafından kuruma bildirilmeyen ya da kurum tarafından tespit edilemeyen bir çalışanın çalışmalarının geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde bu davayı açması gerekmektedir. Sigortalı bildirimsiz kalmış çalışmalarının tespitini hizmetin geçtiği yılın son gününden itibaren beş yıl içerisinde iş mahkemesinden istemiş olmalıdır. Aksi halde bunu dava etme hakkını kaybedecektir.

    Hak düşürücü süreye ilişkin genel bilgiler bu şekilde olmakla birlikte hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği istisnai durumlar da bulunmaktadır. İlgili dönemde geçerli yönetmeliklerde düzenleme altına alınmış olan belgelerden( sigorta işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi gibi) birinin dahi Kuruma verilmiş olması ve/veya fiili çalışmanın Kurum tarafından tespit edilmiş olması hallerinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.

    Sonuç olarak, 8 Eylül 1999 öncesi fiili çalışması olmasına rağmen kayıt dışı çalışmaya maruz kalmış olan işçi gerekli koşulları sağladığı takdirde hizmet tespiti davası ikame edip EYT düzenlemesinden faydalanarak emekli olabilecektir.

    Devamını Oku

    KİRA SÖZLEŞMESİ İMZALANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

    KİRA SÖZLEŞMESİ İMZALANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bilindiği üzere, kira sözleşmeleri uygulamada sıkça imza altına alınan hatta belki de en sık kullanılan sözleşme türüdür. Bir konut ya da bir iş yeri kiralamak istediğinizde mülk sahibi sizden kira sözleşmesi olarak bilinen bir sözleşme imzalamanızı isteyecektir. Bu sözleşmeyi imzalamanız ile birlikte yasal olarak    bazı borç ve taahhütler ile bağlı olacaksınız. Bu sebeple kira sözleşmesi yapılırken hangi konulara dikkat edilmesi gerektiğini bilmek, gelecekte yaşanabilecek olası problemleri engellemek açısından oldukça kritiktir.

    Kira Sözleşmesi imzalarken dikkat edilmesi gereken hususlar nedir, bunları inceleyelim;

    1. Borçlar kanunu hükümleri uyarınca hazırlanan kira sözleşmeleri, kiracının bir taşınmazı kiralaması ve bunun sonrasında da bir bedel ödemesini düzenliyor, buradan önemli sonuçlar çıkıyor. Bunlardan birincisi kiralayan kişinin teslim yükümlülüğü. Yani sözleşmede teslimin hangi koşullarda ve nasıl belirlendiğini göstermelisiniz. Bunu sözleşmenin maddelerinde belirtirken hem teslime elverişli olduğunu belirtmeniz aynı zamanda teslim ederken o taşınmazın içinde bulunan demirbaşları ya da özellikle belirtmek istediğiniz hususları da maddi hükümlerine eklemeniz gerekmektedir. Bu maddeden çıkan diğer önemli sonuç ise kiracının kiraya verileni ne durumda teslim almış ise o durumda geri verme yükümlülüğü altında bulunmasıdır. Bu sebeple ileride herhangi bir uyuşmazlık çıkması halinde kiracının taşınmazı ne durumda hangi mallarla birlikte teslim aldıklarını gösteren bir teslim tesellüm tutanağının imzalanması kiralananın durumunu gösterir fotoğrafların bu tutanağa eklenmesi ispat bakımından kolaylık sağlayacaktır.

    2.Kiralayanın teslim yükümlülüğünün diğer bir önemli sonucu ise kira sözleşmesinin kurulması için kiraya verenin malik olmasının gerekli olmamasıdır. Anahtarı kiracıya   teslim etmiş olduğumuz anda malik olmasak bile kira sözleşmesi kurulacaktır. Ancak   malik olmayan kiraya veren, malikin rıza göstermemesi nedeniyle teslim borcunu yerine getiremezse kiracı kiralananı kullanamayacaktır. Bu sebeple, kira sözleşmesi imzalanmadan önce kiraya veren kişinin söz konusu taşınmazın maliki olup olmadığı veya kiraya verme hak ve yetkisinin sahip olup olmadığı kontrol edilmelidir.

    3.Kira sözleşmelerinde illaki süre belirtmenize gerek yok.  Kira sözleşmenizi belirli bir süreye tabi tutabileceğiniz gibi belirsiz süreli de yapabilirsiniz.Burada dikkat edilmesi gereken husus kiracınızın tahliyesine yönelik bir uyuşmazlık yaşadığınızda kira başlangıç tarihine göre dava açma sürenizin sınırlı olmasıdır. Kira başlangıç tarihini sözleşmede belirtmemek ileride açılacak tahliye davalarında hak kaybı yaşamanıza sebep olabilir.

    4.Dikkat edilmesi gereken en önemli husus kira bedelinin açık ve net bir biçimde ifade edilmesidir. Özellikle iş yeri kira sözleşmelerinde kira bedelinin net mi brüt mü olacağı çok önemlidir. Vergisel avantajlar ya da dezavantajlar söz konusu olduğunda hazırladığınız bu sözleşmeye göre hesaplamalar yapılacaktır. Kira bedeline ilişkin diğer bir önemli hususta 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çerçevesinde döviz cinsinden kira bedelinin belirlenemeyeceğidir.

    5.Kanunda güvence bedeli olarak belirtilen depozito bedelinin 3 ayı geçemeyeceği düzenlenmiştir. Güvence bedelinin hangi hususları karşılayacağı, güvence bedelinin nasıl ve ne zaman iade edileceği ya da hangi koşullarda iade edilmeyeceğini açıkça belirtmeniz önem arz eder. Kiracının depozito bedelini öderken ileride karışıklığa mahal vermemek adına bankadan gönderiliyorsa mutlaka ödemenin depozito bedeline istinaden yapıldığı belirtilmelidir. Yine depozito bedelinin faizi ile mi yoksa anapara olarak mı kiracıya iade edileceğinin de sözleşmede belirlenmesi tahliye aşamasında yaşanabilecek olası uyuşmazlığı da önleyecektir.

    6.Sözleşmede kira artış oranını belirlemek ileride kira bedeline ilişkin çıkabilecek uyuşmazlıklar açısından son derece önemlidir. Kira artışında kanun artışın üst sınırını belirlemiş ancak bu sınırın altında kira artışı yapmanızda mümkün. Her şeyden önce kiraya veren, sözleşmede belirlenen koşulların (yani yıllık ortalama TÜFE oranı) üzerinde fahiş kira artışı yapamayacaktır.

    7. Bir diğer önemli husus Borçlar Kanunumuz, konut ve çatılı iş yeri kiralarında alt kira için yazılı izin arıyor. Kira sözleşmesi hazırlarken kiraladığınız şeyi bir başkasına kiralamayı arzuluyorsanız bunu mutlaka açıkça belirtmeniz gerekiyor.

    8.Kira sözleşmelerinde özellikle iş yeri kiralarında çok kritik bir nokta kiralananda yenilik ve değişiklik yapılmasını istiyorsanız bunu açıkça belirtmeniz gerekiyor. Hangi yenilikleri nasıl yapacağınız, bu yenilikler sonrasında bunlar için hangi bedellerin alınacağı ya da alınmayacağını sözleşmenizde ayrıntılı bir biçimde düzenlemeniz gerekiyor.

    9.Ve tabii ki son olarak da vergi harç ve yükümlülüklerin kimlere ait olacağını belirlemeniz gerekiyor. Burada özellikle kira sözleşmelerinde damga vergisinin kime ait olduğu   sıklıkla sorulur.  Sözleşmede ister kiralayana ister kiracıya harç ve vergileri paylaştırabilirsiniz. Ancak belirlememişseniz borçlar kanunumuzun ilgili hükmü uyarınca bu sorumluluk kiraya verene aittir.

    Devamını Oku