42,0970$% 0,23
48,3610€% 0,44
54,9576£% 0,24
5.343,65%-1,43
8.927,00%-1,30

20 Mayıs 2025 Salı

KEMALPAŞA’DA KİRAZ HASAT ZAMANI

Av. Ayşe Unganer yazdı... İmar Kanunu ve İmara Aykırılıklar

MUNCHAUSEN SENDROMU

Uygulama Bakımından Reddi Miras Davası

MANİPÜLASYON TUZAĞI

DOĞALGAZ TEKLİFİ CHP’Lİ ÜYELERİN OYLARIYLAGEREKÇESİZ OLARAK GÜNDEMDE BIRAKILDI. SOĞUKPINAR MAHALLESİ İÇİN SÜREÇ UZADI

Ülkemizi kurtuluşa götüren yolun ilk adımı olan 19 Mayıs 1919 tarihinin 106 yılındayız. Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tarihte Samsun’dan başlattığı Kurtuluş Savaşı, yaklaşık üç buçuk yıl devam etmiş ve yanan yıkılan Osmanlı devletinin küllerinden yepyeni bir devlet kurulmuştur ülkemizde: Türkiye Cumhuriyeti devleti. Ve o gün Türk gençlerine bayram olarak armağan edilmiş, “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” adı altında hep kutlana gelmiştir. Bayramımız kutlu olsun.
Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra “….Asıl savaş şimdi başlıyor o da cehaletle savaştır” diyerek eğitime verdiği önemi göstermiştir.
Genç cumhuriyetin eğitiminin temeli, laik, bilimsel, çağdaş eğitim üzerine kurulmaya başlanmıştır. Devlet kendi personelini yetiştirmek için hemen çalışmalara başlamıştır. Öğretmenler için öğretmen okulları, polisler için polis okulları, askerler için askeri okullar, hakim ve savcılar için hukuk fakülteleri, ziraatçılar için tarım ve ziraat okulları, demiryolcular için demiryolu okulları hayata geçirilerek her meslek erbabı kendi okullarında yetiştirilmeye başlanmış, bilgili donanımlı bir şekilde yetiştirilen personel ile ülke aydınlık bir ortama kavuşmaya başlamıştır. Bir de 100 yıl sonra ülkenin geldiği duruma bakarsak eğer: ne öğretmen okulları, ne polis okulları, ne askeri okullar, ne ziraat mektepleri, ne demiri yolu okulları hiçbiri hayatta kalmamış. Artık herkes her şey olabiliyor. Örneğin eğitim fakültesini bitirenler polis oluyor, asker oluyor. Ziraat fakültesini bitiren öğretmen oluyor. 4 yıllık yüksek okulu bitirenler hakim olabiliyor, savcı olabiliyor.
Peki kendi alanında gerekli mesleki eğitimi almayan bu personel, yaptığı işte ne kadar başarılı olabiliyor? Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen adayı varken, okullarımızda 2 yıllık ön lisans mezunları, asgari ücretin altında bir parayla ücretli öğretmenlik yapıyorlar. Peki bu gençlerden yaptıkları mesleklerle ilgili eğitim almadıkları için, ne kadar başarı bekleyebilirsiniz? Sonra da ülkemizde eğitimin başarısından, eğitimdeki reformlardan konuşuyoruz.
Bugünden tezi yok, yine tekrar o okullar açılmalı, her meslek mensubu kendi okulunda yetiştirilmeli, yetiştiği meslek kolunda ülkeye hizmet etmelidir. Ülkemizin kalkınması gelişmesi, cumhuriyetin temellerini attığı laik, bilimsel, çağdaş eğitim sayesinde olacaktır. Birilerinin söylediği gibi “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirerek ülkemizi dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine ulaştıramayız. Yolumuz Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin, değerlerini ve kazanımlarını yaşatma yolu olmalıdır.

Yeni bir eğitim öğretim yılı 9 Eylül 2024 Pazartesi günü başladı. Hem de bir yığın sorun ile. Yepyeni, pırıl pırıl, eğitimde bizi uçuracak, yeni bir nesil yetiştirecek, anlı şanlı ‘’Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’’miz de uygulanmaya başlandı bu eğitim öğretim yılında. Ama gelin görün ki bakanlık okulların temizliğini yapacak eleman bulamadı. O pırıl pırıl ‘’Maarif Modeli’’mizi uygulayacağımız, pırıl pırıl okullarda başlayamadık eğitime. Okulun temizliğini öğretmenler, veliler, öğrenciler yapmaya başladı. Çünkü okullara alınacak temizlik elemanlarına denildi ki ‘’Haftada 3 gün çalışacaksınız. Günlük net 566 lira yevmiye alacaksınız. SGK priminiz yatırılmayacak.’’ Eeee. bu paraya o iş yapılır mı? Haklı olarak kontenjanlara başvuru olmadı tabii ki. Okullar da temizlenemedi. Bu sorun tüm ülke genelinde yaşandı.
Kemalpaşa’ya özgü sorunlar ayrı tabi. İnşaatı, donanımı bitmeyen, teslimatı yapılmayan iki okul inşaatı halen devam ediyor. Tabi bina yetersizliğinden, Atatürk ve Sekiz Eylül okullarında ikili öğretim de devam ediyor. Ayrıca Sekiz Eylül okul binası için ‘’deprem güçlendirmesi yapılması’’ gerektiği de söyleniyor. Okulun idaresi, öğretmenleri, velileri diken üstünde. Bununla ilgili İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden ‘’Bina ile ilgili deprem güçlendirme raporu var mı? diye bilgi istedik. Böyle bir belge veya rapor yok dediler. Peki o halde, geçen Mayıs ayında İl Milli Eğitim Müdürlüğünün mühendisleri, Sekiz Eylül okuluna gelip binada deprem güçlendirmesiyle ilgili neden inceleme yaptılar? Okul idaresine neden ‘’bu binanın tüm kolonlarının güçlendirilmesi gerekir, duvarların yenilenmesi gerekir’’ diye sözlü bildirimde bulundular? Deprem güçlendirmesi ile ilgili bir karar söz konusu mu, değil mi? Neden okul idaresi, öğretmenler, veliler bilgilendirilmiyor?
Ulucak’ta yapılan Anadolu lisesi binasının bittiği, teslim alındığı söyleniyor. Neden hala eğitim öğretime açılmıyor? Ulucak Anadolu Lisesi neden hala Ayşe Hasan Türkmen Ortaokulu ile aynı binada ikili öğretim yapıyor?
Armutlu ortaokulu depreme dayanıksız olduğu için yıkıldı. Öğrenciler Armutlu’da ki iki ilkokula dağıtıldı. İkili öğretime geçildi. Branş öğretmenleri o binadan öteki binaya derse yetişmek için koşturuyor. İki yıldır okul yapımı ile ilgili bilgi yok.
Faruk Argüden MESEM okul binası yıkılalı iki yıl oluyor. Faruk Argüden MESEM, İbrahim Polat MTAL binasına taşındı. Okulda yeterli derslik yok. Atelyeler derslik yapılmış. Bir yanda sıralar, bir yanda atelye araçları. Öğrencilerin okula gelip gitmesi ayrı sorun. Çünkü okulun yolu yok. Tır parkı içinden, sokak hayvanlarının arasından geçerek 600 metre yürüyerek ulaşabiliyorlar okula. Okulun memur kadrosunda bir tek memur yok. 5 müdür yardımcılığı kadrosunun sadece ikisi dolu. Bu şartlarda eğitim öğretim devam ettirilmeye çalışılıyor.
Şu an Kemalpaşa İlçe Milli Eğitimde çalışan her 100 öğretmenin 13’ü ücretli. Kaç ücretli öğretmen girdiği dersin branşından mezun olmuş? Girdiği dersin branşı ile alakası olmayan ücretli öğretmenler var.
71 okul bulunan Kemalpaşa’da eğitim öğretimin dile getirilecek o kadar çok sorunu var ki.
Aşık Serdari’nin dediği misal:
Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Değerli okurlar merhaba.
Bir yaz tatilini daha bitirdik. 2024/ 2025 Eğitim – Öğretim yılının başlamasına sayılı günler kaldı. Velilerimiz çarşı pazar çocuklarının okul ihtiyaçları için alışverişte. Yapılan araştırmalara göre, okul ihtiyaçlarındaki yıllık fiyat artışı % 88 olmuş. Artan maliyetlerin nasıl karşılanacağı ayrı bir değerlendirme konusu. Ben bu yazımda, yeni kabul edilen ve bu yıl 1., 5. ve 9. sınıflarda uygulanmaya başlanacak olan yeni müfredat programı üzerinde değerlendirmelerde bulunacağım.
Değerli okurlar; Bizim eğitim sistemimizin temel sorunu; eğitimin siyasetin baskısı altında yönlendirilmeye çalışılmasıdır. Seçimi kazanıp iktidara gelen her siyasi parti, eğitim sistemini kendi programına uygun şekilde dizayn etmeye çalışıyor.
Yönetime gelen her bakan programı değiştiriyor. Ama bir türlü eğitimde ilerleme kaydedemiyoruz. Yani eğitimde devlet politikası değil de, parti politikası uygulanmaya devam ediyoruz.
Yeni kabul edilen, ‘’Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’’ denilen programın adı, iktidarın seçimlerde kullandığı bir seçim sloganını çağrıştırmıyor mu? Peki programın adı Türk Milletinin tarihi ve kültürel değerlerine uygun düşen ‘’Türk Milli Eğitim Maarif Modeli’’ olsaydı, daha uygun olmaz mıydı?
Ülkeyi yönetenlerin varlıklarını korumak için, kendi düşünce sistemlerine uygun bireyler yetiştirmek için eğitim sistemini değiştirmek yerine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin bağımsızlığını ve geleceğini korumaya ve geliştirmeye yönelik; ahlakın nitelikleri ve adaletin ilkelerini öğrenen, önemseyen bireyler yetiştirmek için eğitim sistemimizi değiştirmemiz, geliştirmemiz daha doğru olmaz mı?
Bizim gibi köklü, çağdaş, ilkeleri olan devletlerde partilerin, gurupların, şahısların özellikle eğitim alanında ayrı ve ayrıcalıklı politikaları olmaması; bunun yerine toplumun tamamını kucaklayacak devlet politikası olması daha doğru olmaz mı?
Eğitim sistemimizin: Türk milletinin tarihten gelen gelenek ve göreneklerini, aklı, bilimi, tekniği, teknolojiyi, sormayı, sorgulamayı, araştırmayı önceleyen bir yapıya dönüştürülmesi; gelişimimiz için daha doğru olmaz mı?
Eğitim sistemi içindeki tüm personelin siyasi takdir, tasarruf ve adam kayırmacılıkla değil, liyakat esas alınarak görevlendirilmeleri doğru olmaz mı? Hazırlanacak olan Türk Milli Eğitim Programının siyasi iktidar partisinin yönetiminde, denetiminde, gözetiminde değil; toplumun kurumsal ve toplumsal (STK’lar) dinamiklerinin görüş ve ihtiyaçları göz önüne alınarak, onlarla birlikte hazırlanması gerekmez mi?
Yeni Eğitim Öğretim yılının hepimize hayırlı uğurlu olması dileğiyle. Kalın sağlıcakla…
Salih TOPUK – Eğitim-İş Kemalpaşa
Şube Başkanı

Değerli okurlar; 31 Mart tarihinde ülke genelinde yerel seçimler yapılacak. Belediye başkanlarını ve muhtarları belirleyeceğiz. Belediye başkan adayları şimdi hummalı bir çalışmanın içindeler. Ben eğitim çalışanı olduğum için başkan adaylarının eğitime dair plan ve projelerini önemsiyorum. Örneğin bu çalışmaları süresince kişilerin görüş ayrılıklarını düşünmeden, öğretmen arkadaşlarla bir araya gelip projeleri hakkında öğretmenleri bilgilendirme gibi bir planları var mı acaba? Bunu önemsiyorum. Çünkü Kemalpaşa’nın eğitim konusunda bayağı sorunları var. Hala çocuklarımız (merkezde), Armutlu ve Halilbeyli mahallelerinde ikili öğretim görüyor. 30.Ekim.2020 depreminden sonra boşaltılıp yıkılan Damlacık Okulu, Geçen yıl yıkım kararı verilen ve yıkılan Armutlu Ortaokulu ve Halilbeyli İlkokulundan hiç ses yok. Özellikle merkezdeki okullarda kalabalık sınıflar var. Uygulamalı özel eğitim okulu yok. Fen Lisesi yok. Merkezde öğrencilerin kullanacağı kapalı spor salonu yok. Köylerde okullar kapatılmış, virane olmuş. Öğretmenlerimizin ve kamu personelinin bir araya gelebileceği öğretmen evi yok. Bu sorunları çoğaltabiliriz. Kemalpaşa’da eğitimin görünen sorunları hakkında ne düşünüyor başkan adayları? 3xlwin kullanıcı yorumları
Örneğin kapatılan, terk edilmiş köy okulları. Devletin o kadar yatırımı sahipsiz kalmış. Bugün itibarı ile bildiğim kadarıyla Kemalpaşa’da Bayramlı, Kozludere, Ovacık, Beşpınar, Cumalı, Gökçeyurt, Gökyaka, Hamzababa, Zeamet, Yeşilyurt, Yukarı Sütçüler köylerindeki okullar kapalı. Köyde kendi haline bırakılan okul binalarının kapısı, camı, çerçevesi, kiremidi kırılarak harap edilmiş. Kullanılamaz hale gelmiş. Bu okul binalarını köylünün kullanımına nasıl açabiliriz hakkında ne düşünüyorlar? Bu binaların onarımını yaparak köylünün, köydeki gençlerin, çocukların kullanabileceği sosyal yaşam alanları haline getirmeyi düşünüyorlar mı? Kaymakamlık, Belediye, Halk Eğitim müdürlüğü, Milli eğitim müdürlüğü, İlçe tarım müdürlüğü ve muhtarların iş birliği ile bu binalar köye ve köylüye faydalı birer sosyal yaşam alanı haline getirilebilir mi? Bu binalara masa tenisi, satranç, dama, langırt oyunu, bilardo masası vb. oyun araçları konularak; bahçesine voleybol, basketbol, mini futbol sahaları yapılarak buralar gençlerin ve çocukların oyun ve spor yapabilecekleri alanlara dönüştürülebilir mi? Belediye, bir çalışanını buralara görevli olarak vererek, buraların kullanımını ve korunmasını sağlayabilir mi? İlçe tarım müdürlükleri ile yapılacak bir projede, bu binalar köylüye tarım ve hayvancılık konularında seminerlerin verildiği, tarım ürünleri ve hayvancılığın, tavukçuluğun, arıcılığın uygulama merkezleri haline getirilebilir mi? Böylece herkesin organik, doğal besin maddeleri aradığı şu günlerde köylünün toprağını işlemesi, hayvanını beslemesi, üretmesi teşvik edilebilir mi? Okul binalarında köy kadınlarına turşu, reçel, tarhana, kurutmalık (patlıcan, biber vs. kurutma), erişte yapımı vb. konularda kurslar açılarak, kadınlar üretime yönlendirilebilir mi? Hatta köylerde küçük üretici kooperatifleri kurularak, bu binaların kullanımı bu kooperatiflere verilebilir mi? Üretilen besin maddeleri kooperatifler aracılığı ile köylerde kurulacak köy pazarlarında satılabilir mi? Köylüye destek için belediye üretilen ürünleri satın alabilir mi? (İzmir’in bazı köylerinde bu uygulamayı ben gördüm. Oradaki üreticilerden alışveriş yaptım.) Köylünün ürettiği tarım ve hayvancılık ürünlerini pazarlayabilmesi için haftanın bir günü Kemalpaşa merkezinde “üretici köy pazarı” kurulabilir mi?
Bir eğitimci olarak, ‘’eğitim üretim içindir’’ sözünden hareketle, belediye başkan adaylarının Kemalpaşa’nın bu yüzüne nasıl baktıklarını merak ediyorum. Yukarıda saydığımız özellikle köylerdeki hazır binaların (Kapalı okulların) değerlendirilmesi gündemlerinde var mı? Bu konularda projeleri var mı? Varsa nedir? Biz eğitimcilere de projelerini anlatmalarını bekleriz. Çünkü bizler de oy kullanacağız biliyorsunuz.

Kurtuluş Savaşı kazanılmış; yakılan, yıkılan Osmanlının küllerinden Mustafa Kemal ve arkadaşları yeni bir devlet kurmuşlardı: Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
İşte o günlerde ‘’Paşam çok yoruldunuz, çiftliğinize çekilip dinlenme vaktiniz geldi’’ diyenlere,
Atatürk çok anlamlı bir cevap vermiştir: ‘’Asıl savaş şimdi başlayacak. Bu savaş cahilliğe ve gericiliğe karşı yapılacaktır’’.
Atatürk, Cumhuriyetin kurulmasını bile beklemeden, meclisin açılmasıyla birlikte eğitimde yapılacak devrimleri planlamaya başlamış ve bir bir hayata geçirmiştir.
Bu devrimleri bugün sizlere kısaca hatırlatmak için yazıyorum.
Büyük Millet Meclisinin açılışından 9 gün sonra ‘’Eğitimin milli bir sisteme göre yapılması’’ kabul edilerek, Sinop milletvekili Rıza NUR, Türkiye’nin ilk ‘’Maarif Vekili’’ olmuştur.
Kurtuluş Savaşı devam ederken, 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da ilk Maarif Kongresini toplamıştır.
3 Mart 1924’de TBMM’de ‘’Tevhidi Tedrisat kanunu’’ (Öğretimin Birleştirilmesi) kabul edilerek bütün okullar Maarif Bakanlığına bağlanmış, Medreseler kapatılmıştır. Ankara’da bu çalışmalar devam ederken, Atatürk yurdumuzun çeşitli yerlerinde öğretmenler ile bir araya gelerek, eğitim hakkındaki düşüncelerini öğretmenler ile paylaşmıştır. 22.Eylül 1924’de Samsun’da öğretmenler ile bir araya geldiğinde öğretmenlere şunları söylemiştir: ‘’Efendiler, Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyetler için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır.’’
1927/ 1928 eğitim öğretim yılında karma eğitime geçildi. 1.Kasım.1928’de TBMM’de ‘’Türk harflerinin kabulü ve tatbiki hakkında kanun’’ kabul edilmiştir. Böylece Arap alfabesi kaldırılmış, bugün kullandığımız Latin kökenli Türk alfabesi kabul edilmiştir. Türk milletine yeni harfleri öğretmek için kara tahtanın başına geçen Mustafa Kemal’e 24.Kasım.1928’de ‘’Başöğretmenlik’’ ünvanı verilmiştir.
1.Eylül.1929’da Arapça ve Farsça dersleri müfredattan çıkarılmıştır. 17 Nisan.1940’da ‘’Köy Enstitüleri’’ açılmıştır.
Bugün ise; İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin müfredattan çıkarılması gerektiğini söyleyen bir eğitim sendikamız var. Milli Eğitim Bakanlığı cemaat ve tarikatlara bağlı dernek ve vakıflarla protokoller yaparak görev ve sorumluluğu bu yapılarla paylaşmaya başlamış. ÇEDES projesi ile Diyanet İşlerine bağlı imamlar, vaizler, din görevlileri, ‘’manevi danışman’’ adı altında, laik bilimsel, çağdaş, kamusal eğitimin verildiği okullarda görev yapmaya başladı. Oysa okullarımızda çocuklarımıza bu ‘’değerler eğitimini’’ eksiksiz verebilecek Din Kültürü öğretmenlerimiz ve Rehberlik öğretmenlerimiz var. Bu uygulama öğretmeni itibarsızlaştırma değil midir? Cumhuriyetin ilk yıllarında kanunen kabul edilen ‘’parasız eğitim’’ uygulamasında bugün, ‘’Katkı payı’’ adı altında öğrenci velilerinden para alınmaya başlandı.
Bizler eğitimdeki bu yanlışları, bu olumsuz uygulamaları her zaman dile getirerek, Cumhuriyetin kazanımlarını; laik, bilimsel, çağdaş eğitimi korumak ve yaşatmak için üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirerek, Cumhuriyet için fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeye devam edeceğiz.